Herkes gibi bir zamanlar benimde aklıma takılan bu soru, araştırmamı tam bitirmeden cevabını buldu. Aklımda soru kalmadığından yazısını da yazamamıştım fakat bir sene sonra bunları derleyip yazıya dökme girişiminde bulundum. Umarım sizlerde istifade edersiniz.
Bu konu, İslam camiasında gördüğüm ve izlediğim incelemelere bakarak birkaç alt başlığa ayrılıyor. Biz evrim teorisinin doğruluğunu veya yanlışlığını inceliyor olmayacağız. Zira teoriler kanıtlanabilmiş kanunlar değildir, olması yahut olmaması için herhangi bir neden bulunmaması, onun doğru ya da yanlış olduğunu ispatlamaz. Sizlerin kütle çekim yasasını reddetmeniz ile sicim teorisini veya evrim teorisini reddetmeniz aynı şey değildir. Evet, evrim teorisi biyolojik olayları açıklayan çok güçlü bir bilimsel teoridir, fakat kesinlik içermez. Sinan Canan’ın dediği gibi: "Bilim görecelidir, izafi çalışır." Ne kadar kendisi bu söze karşı tutarsız söylemler sergilemiş olsa da.
Unutmayın ki Batı'nın modern biliminin yapısı materyalist ve natüralist bir zemine dayalıdır. Yani metafiziksel açıklamalarla uyumsuzluk içermesi gayet normaldir. Batı dememin sebebi ise, kendilerinin din ve bilimi ayrı kulvarda değerlendirip, her zaman iki farklı görüş sergilemesidir. Halbuki bizler için durum böyle değildir. Yani şu an yazacaklarımda "İslami olarak bakarsak" diye bir söylem kullanmam doğru olmaz. Din; bilim, felsefe, doğa bilimleri, aklınıza gelen her dalı kapsayan evrensel bir kümedir. Şu hayatta değerlendirdiğimiz, konuştuğumuz her şey o kümenin içindedir. Bu size bir kısıtlama ya da kısırlık oluşturacak bir zemin gibi gelmesin. Tam aksine, din mutlaktır, şüpheye yer yoktur. Göreceli değil, kesinlik içerir. İnsanoğlunun başlangıcından beri var olan mutlak hakikat arayışının tüm cevaplarını barındırır. "Dini bakış", "dinsel düşünmek", "inançsal olarak ele almak" kavramları aslında yoktur. Dini bakış dediğimiz şey, bakışın ta kendisidir. Dinsel düşünmek ise düşünmenin ta kendisidir. Bu ayrım sunidir. Gerçekte yoktur. Gözün kendisi din iken nazarımız, istesek de başka olamaz.
Yani bu kuramın 160 senedir çürütülmemesinin dayanağının başka bir alternatif olmamasına bağlanması, materyalist ve natüralist düşünce zemininde metafiziğin reddedilmek istenmesi diyebiliriz.
Başlamadan önce önemli bir dipnot geçmek isterim ki, biz Evrim Teorisi’nin tümünü değerlendirmeyeceğiz. Yani burada bahsimiz bitkilerin oluşumu yahut hayvanların biyolojik benzerliği değil, hatta insanların tarihsel süreçte coğrafyaya ve iklime göre değişen fizyolojik unsurları da değil. Bunun doğruluğu ya da yanlışlığının (ki bazı noktalar bizim de gözlemlediğimiz ve kanıtlanabilir açıdan doğru) inançsal olarak hiçbir etkisi yok. Yani biri Darwin veya Evrim dediğinde direkt aklımıza "maymundan mı geldik?" yargısı biraz yanlış bir tutum olmaktadır, çünkü teorinin kapsamı bundan çok daha geniş. Mesela tek hücreli canlıların çok hücreli canlılara dönüşmesi evrimsel bir süreçtir ve bilimsel kanıtlarla desteklenmektedir.
Biz sadece burada "ilk insanın oluşumu" durumunu ele alacağız. Sizler de yazımda Evrim Teorisi dediğimde lütfen sadece bu hususu ele aldığımızı unutmayın.
Evrim Teorisi ve İslam
Kur’an-ı Kerim’de ki ayetlere göre, insanın yaratılış devrelerini dörde ayırabiliriz.
1. Kadınsız ve erkeksiz yaratılış. (Hz. Âdem gibi.)
2. Erkek ve dişiden, günümüzdeki insanların yaratılışı.
3. Erkekten, kadın olmaksızın yaratılış. (Hz. Havva gibi.)
4. Kadından erkek olmaksızın yaratılış. (Hz. İsa gibi.)
Burada itirazlara bakarak değerlendireceğimiz konular;
- Hz. Adem’den önce insan taifesinin olması,
- Hz. Adem ve Havva’nın evrimle gelmesi,
- Hz. Adem’in neslinden evrimle gelen insanlar olması.
A) Hz. Adem’den Önce İnsan Taifesinin Olması
İlk insanın Hz. Adem olduğunu ayetler ve hadisler kesin bir şekilde kanıtlamıştır. Cin ve meleklerin de insanlardan önce var olduğu da kesindir.
"Hani Rabb'in meleklere: 'Ben, çamurdan, kuru bir balçık gibi şekillendirilmiş bir insana ruhumdan üflediğimde, ona secde edin.' demişti." (Sad, 38:71-72)
Fakat Hz. Adem’den önce yeryüzünde yaşayan başka bir insan topluluğu olduğuna dair bir bilgi yoktur, fakat cin taifesinin yaşadığı çeşitli rivayetlerde söylenmiştir.
İbn-i Abbas şöyle diyor: "İnsan çamurdan yaratıldı. Yeryüzünde ilk önce cinler yaşarlardı. Onlar arzda kanlar akıttılar, birbirlerini öldürdüler...
Abdullah İbn Ömer (r.a.): “Cân oğulları diye anılan cinler, Âdem (a.s)’in yaratılmasından iki bin yıl evvel yeryüzünde idiler. Yeryüzünü fitne ve fesada vermek suretiyle bozdukları ve kanlar döküp cin...”
Bu duruma ikinci bir görüş ise Hz. Âdem’den önce yeryüzünde ne cin ne de başka herhangi bir yaratık mevcut olmamasıdır;
Taberi, tefsirinde bunu sahabi Abdurrahman b. Zeyd’e nisbet eder ve onun şöyle dediğini aktarır: “Allah, melaikeye ben yeryüzünde bir varlık yaratacağım ve onu halife yapacağım dedi. O gün meleklerden başka bir mahluk yoktu. Arzda da herhangi mahluk yaratılmamıştı.” (Taberi, Tefsir, 1/466.)
Her iki durumda zaten evrimden söz edemeyiz. İkinci durum olan Hz. Adem’in yaratılışına geçelim.
B) Hz. Adem’in Topraktan Yaratılması
“Andolsun biz insanı kuru bir çamurdan, değişmiş cıvık balçıktan yarattık.” - Hicr Suresi, 26. ayet.
“Andolsun ki biz insanı, çamurdan süzülmüş bir hülasadan (özden) yarattık.” - Mü’minun Suresi, 12. ayet.
“Allah Âdemi topraktan yarattı. Sonra ona 'Ol.' dedi ve o da oluverdi.” - Âli İmran Suresi, 59. ayet.
"Allah Teâlâ, Âdem’i yeryüzünün her tarafından aldığı bir tutam topraktan yaratmıştır. Bu sebeple âdemoğullarının, o topraklara izâfeten bir kısmı kızıl, bir kısmı beyaz, bir kısmı siyah, bir kısmı da bu renklerin karışımındaki renklerde; bir kısmı yumuşak, bir kısmı sert, bir kısmı iyi huylu, bir kısmı kötü huylu olarak (yani muhtelif istîdâd, husûsiyet ve karakterde) dünyaya gelmiştir" buyurmaktadır. (Ebû Dâvud, Sünnet, 16)
Burada Şeytan’ın secde etmemesi ayetinden de yine aynı sonuç çıkarılıyor.
“Ben ondan (Hz. Âdem'den) daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın. Onu ise balçıktan yarattın.” (Sâd Suresi, 76. ayet.)
Hak Teâlâ Hazretleri, Âdem'i yaratmayı murâd etti. Bu keyfiyeti meleklere bildirdi. Ve: “Yer yüzünde topraktan bir halife yaratacağım. O mahluk, yeryüzünde en eşrefli ve en son mahluku olacak." buyurdu. İblis'in içinde hased ateşi yandı ve..." (Dürr-i Meknûn; İnci Dizileri - Muhyiddin İbnü'l-Arabî)
Şimdi burada ufak bir parantez açarak, konuyla alakadar ama temelinde olmayan ufak bir bilgi aktarımı ile İbn Rüşd’ün vücuttaki madde döngüsü açıklamasındaki çıkarımımla, bu kavramı da birleştirmek isterim.
Hz. Adem'den itibaren insan vücudundaki maddelerin döngüsü kavramı, yaratılış ve varoluş anlayışıyla birleşiyor.
1- Hz. Adem’in vücudu, topraktan yaratıldı. Yani ilk insan vücuduna element aktarımı bu şekilde gerçekleşti, yaratılışla kainat içindeki maddi unsurlar insanın içine yerleşti.
2 - Hz. Adem’den sonra gelen her insan, onun vücudundaki maddelerin bir kısmını taşıyor. Yani, onun bedensel maddeleri, sonraki nesillere aktarılmıştır.
3 - Her insan öldüğünde, maddeleri doğaya karışır ve bu maddeler bitkilere, hayvanlara ya da diğer insanlara geçer. Böylece, Hz. Adem’in vücudundaki maddeler de binlerce yıl içinde farklı biçimlerde yaşamaya devam eder.
Yani, her insan, Hz. Adem’den itibaren gelen bir maddeler zincirinin parçasıdır.
Bu durumda da kainattaki elementler her seferinde sıfırdan oluşmayıp, kendi içlerinde ve insan ölümüyle başka insanların vücuduna tekrar yerleşip madde döngüsü oluşturuyor, ve asırlarca yok olmuyor.
C) Hz. Havva’nın Yaratılması ve Cennet’ten Çıkarılma
Sizi tek bir nefisten (Âdem'den) yaratan ve ondan da gönlü ona ısınsın diye eşini (Havvâ'yı) yaratan O'dur(Araf, 7:189)
Dürr-i Meknûn - Muhyiddin İbnü'l-Arabî
Sonra Hak Teâlâ Âdem'e ruh verdi. Âdem gözünü açtı. Hak Teâlâ Âdem'e tâç ve elbise giydirdi. Esmâ'yı, yani isimlerini öğretti. Âdem'i izzetlendirdi. «Cennette yaşa!» buyurdu.
Hak Teâlâ Hazretleri, Âdem'in sol iye kemiğinden Havva Ana'yı yarattı. Nitekim Kur'an-ı Azim'de:
“Dedik ki: Ey Âdem! Sen eşinle cennette kal ve onun ni'metlerinden istediğiniz yerde ikinizde bol bol yiyin ama şu ağaca yaklaşmayın! Yoksa zâlimlerden olursunuz!" buyurmuştur.
Risaleler 1 - Muhyiddin İbnü'l-Arabî
Âdem isimlerin sahibidir (ona isimler öğretildi). Âdem'in ismindeki medzuzatma, cisimler aleminin ondan uzanmasına, devam etmesine işaret etmektedir: "Sizi bir tek nefisten yarattık."
Nitekim Havva, Adem'den yaratılmıştır. Eğer başka bir şeyden yaratılmış olsaydı, insanların cismani olarak bir tek nefisten yaratılmış olmaları gerçekleşmiş olmayacaktı.
İhyâ'u Ulmû'id-Din - İmam Gazzâli
"Ey Dâvud, Adem, benim bir yaratığımdır. Melekleri kendisine secde ettirdim, Keramet hil'atını kendisine giydirdim. Yalnızlıktan bana şikâyet etti, onu Havva ile evlendirdim. Cennet'ime koydum".
Fusûsûl Hikemin Sırları -
Bilinmelidir ki: Adem ve Havva (a.s), beşeri çoğalma ve üreme kapısının iki anahtarıdır, çünkü onlardan önce çoğalma yoktur. Onlar ise, toprak, çamur, pişirilmiş çamur ve salsal diye ifâde edilen cansızlardan yaratılmışlardır. Hak onların başlangıçtaki durumlarından haber verirken şöyle buyurmuştur: “Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da, yanında huzur bulsun diye zevcesini yaratan O'dur. Eşi ile birleşince, hafif bir yük yüklendi. Onu bir müddet taşıdı. Ağırlaşınca, rableri Allah'a: Yemin olsun ki, bize kusursuz bir çocuk verirsen, şükredenlerden olacağız; diye dua ettiler” (Araf, 189).
Cennet'ten çıkarılma ve yeryüzüne gönderiliş hadisesini uzun uzun anlatmayıp sonuca geçeceğiz.
"Âdem! Doğrusu bu, senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi Cennet'te çıkarmasın yoksa bedbaht olursunuz. " buyurmuştur. Bununla beraber bütün Cennet nimetleri karşısında bir ağaçtan men’edilmişti.
"Hak Teâlâ'nın emriyle Âdem'i dünyaya indirdiler. Âdem Aleyhisselâm üç yüz yıl ağladı. Havva'dan ayrıldı. Sonra Hak Teâlâ Âdem'i bağışladı. Tevbesini kabul etti. Bin yıl dünyada kaldı. Zürriyeti çoğaldı."
Şimdi burada çok önemli bir nokta var ki ona değineceğiz;
Evrim teorisi, yaşamın zaman içinde çok uzun bir süreçte, adım adım, küçük değişikliklerle değiştiğini öne sürer. Dolayısıyla, ilk insanın "bir anda" evrimleşmesi mümkün değildir. Evrimsel süreçte, türler zaman içinde, genetik değişiklikler ve doğal seleksiyon yoluyla gelişir. İnsan ile maymun arasında geçiş, büyük bir zaman dilimine yayılır ve bu süreç milyonlarca yıl sürebilir.
Çıkarım : Bu durumda Hz. Adem’in Dünya’da yaratılmış olması gerekir. Çünkü evrimle gelen her canlı yeryüzünde bulunmalıdır. Ve aradan evrimleşme için uzun süre gerekir. Halbuki ayetler ve hadisler bunun tam zıddını söylemektedir. Kesindir ki;
- İlk insan Hz. Adem’dir ve topraktan yaratılmıştır.
- Hz. Havva, ondan yaratılmıştır.
- İkisi de Cennet’te yaşayıp yeryüzüne indirilmiştir.
D) Hz. Adem’in Neslinden Evrimle Gelen İnsanlar Olması
İnsan soyunun nasıl üreyip çoğaldığını konu edinen ayetler insanların bir anne babadan meydana geldiği yönündedir.
"Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık..." (Hucurat 49/13)
"Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden birçok erkek ve kadın üretip yayan Rabbinize itaatsizlikten sakının..." (Nisa, 4/1)
Öncelikle burada ele alacağımız konu Hz. Adem’in oğulları olan Habil ve Kabil’in meselesi ve neslin devamına dair bilgiler olacak.
Habil ve Kabil meselesinde yeryüzünde dökülen ilk kardeş kanı olma hasebiyle hepinizin bildiğini düşünüyorum. Ve sebebi de yine bizim buradaki sorumuzla bağlantılı olacak.
Mesnevi - Mevlana Celaleddin-i Rumi
Zülum ve adalet dünyasında ilk kan, Kabil eliyle kadın için döküldü. (4472)
Taberi Tefsiri (Cilt 4) - Muhammed Bin Cerir Et-Taberi
Havva anamız hep ikiz doğum yapıyordu. Bunlardan birisi erkek, diğeri de kızdı. Hz. Âdem, aynı anda doğan ikizleri, bir önce veya bir sonra doğan ikizlerle evlendiriyordu. Habil’le beraber doğan kız çirkin, Kabil’le birlikte doğan kız ise güzeldi. Bu durumda Hz. Âdem, Habil’in, Kabil’le beraber doğan kızla, Kabil’in de Habil’le beraber doğan kızla evlenmesini istedi. Fakat Kabil buna razı olmadı, kendisiyle doğan güzel kızı Habil’e vermek istemeyerek kendisi almak istedi. (bk. Taberi, İbn Kesir, Razî, Maide, 5/27. ayetin tefsiri)
Dürr-i Meknûn - Muhyiddin İbnü'l-Arabî
Hak Teâlâ'nın emriyle Âdem'i dünyaya indirdiler. Âdem Aleyhisselâm üç yüz yıl ağladı. Havva'dan ayrıldı. Sonra Hak Teâlâ Âdem'i bağışladı. Tevbesini kabul etti. Bin yıl dünyada kaldı. Zürriyeti çoğaldı.
Onun hikâyesi budur ki; Havva Hâtun seksen kere çocuk doğurdu. Her doğurduğunda, ikiz doğurarak biri kız, biri erkek doğardı. Beraber doğanı bir birine vermezlerdi. Zürriyet üresin diye sonra doğanı önce doğana verirlerdi.
Fusus'ül Hikem - Muhyiddin İbnü'l-Arabî
Âdem ile Havvâ arzda bi't-tenâsül nev -i Beni Âdem türedi. Ehl-i tefsirin kavline göre hilkat-i Âdem'den bu âna değin yedi bin sene kadar bir müddet mürür etmiştir. (m/61)
Bu örnekler başka kaynaklarla yine çoğaltılabilir. Buradaki anlaşmazlıktan sonra gelen kurban olayı ve Habil’in öldürülmesi meselesini açmayacağız. Şimdi buradaki itirazları ele alalım;
a) Kardeş evliliği (Ensest İlişki) - Allah buna nasıl izin verdi?
b) Hz. Âdem ve Hz. Havva’dan sonra Allah başka bir erkek ve kadın yaratmış olabilir, böylece kardeş evliliği yaşanmamış olur.
Aslında gerçekten bu meseleler uzunca izaha değer mi düşünmekteyim, ama kanıt olarak bu da kullanıldığından bahsini geçeceğim.
Hatırlatmak isterim ki ikiz doğan çocukların çaprazlama şekilde evlendirildiği de nakledilmiştir.
Şu noktalara dikkat çekip bahsi kapatmak isterim;
1) Âdem ve Havva ve çocuklarının düşünce dünyasında ise “diğer aile”, “ikinci bir aile” diye bir kavram henüz yoktu. Yani Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın ilk iki insan olamayacağını ensest ilişki temeline indirgeyerek iddia etmenin tutarlı olmadığı görülmektedir.
2) Hz. Âdem’in çocuklarının birbirleriyle evlenmesi bir zaruretti, bundan dolayı helâl kılındı. Çünkü insan neslinin artması gerekiyordu. Bu âdet geçici bir süre devam etti, fakat insanlar çoğalınca böyle bir evliliğe zaruret kalmadı ve bu uygulamaya son verildi.
3) Şu an bize haram ve çirkin görünen bir şeyin insanlık başlangıcından beri öyle olması gerekmez ki öyle olmamıştır. Keza bu itirazı yapanların Hz. Musa zamanında “Allah büyüye nasıl izin verdi?” ya da Hz. İsa zamanında “İçki içmek nasıl serbest olur?” diye sormaları gerekmez mi? Bunun helal ya haram olması Allah'ın emriyle alakalıdır.
“Asırlara göre şeriatlar değişir. Belki bir asırda kavimlere göre ayrı ayrı şeriatlar, peygamberler gelebilir ve gelmiştir...(Nursi, Sözler, s. 454)
b) İncil’de Tevrat’ta ve İslami bilgilerde geçen Kabil’in oğlu Hanok kimle evlendi?
Bu konuyla alakalı da gelen itiraz şudur ki Hanok yahut nesilden başka biri evrim yoluyla gelen başka bir kız ile evlenmiştir. Yani Hz. Âdem ve Hz. Havva’dan sonra Allah başka bir erkek ve kadın yaratmış olabilir, böylece kardeş evliliği yaşanmamış olur.” görüşüdür.
Bu konu belki göz ardı edilmeyebilir. Olmadığının delili yoktur lakin olduğuna dair hiçbir delil de yoktur. Ne Kur’an’da ne hadis de ne de ulema eserlerinde geçmeyen bir bilgi için de konuşmaya hacet görmemekteyim.
Yazımızın sonuna gelmiş bulunmaktayız. Genelen evrim yazıları daha tarihsek ve biyolojik ilerler. Elbette bu yazı öyle de yazılabilirdi ki merak edenler için aşağıya bir link bırakacağım. Ben ise meseleye daha yukardan bir bakış ile genel hatlarıyla mantık kıyaslarını kurmaya çalıştım. Daha fazla kaynağa yer verecektim fakat ziyadesiyle uzun bir yazı olmuştu zaten. Umarım ki istifadeli de olmuştur.
Yazıdaki kaynaklar başta Kur’an ayetleri, kutsal kitaplar, ulema eserleri, birtakım platformlar ve eser miktarda şahsi çıkarımlarımdan oluşmaktadır. Her yazının sonunda kaynak belirtiyor olacağım, sizlerde eseri alarak ya da benim çok kullandığım Internet Archive’den anahtar kelimeleri aratarak eserdeki bahsedilen yeri bulabilirsiniz.
En son şundan da bahsetmek isterim ki araştırmanın sonuna varmadan ikna olma nedenim teorinin yanlış ya da doğru olmasının benim alemimde ve inancımda bir şey değiştirmeyeceğidir. Evet araştırılabilir, ama çok büyük ve önemli bir mesele olmadığı ve üstünde kafa yorup her şeye muarız olmanın bana bir şey kazandırmayacağını anladım. Bu ilim deryasında öğrenilecek ve araştırılacak çok daha mühim meseleler var, biz de onların peşinden gitmeye devam edeceğiz.
Yorumlar
Yorum Gönder